Gümüş gibi parlıyor yol. Yapraklar,havada asılı kalan melodiler gibi savruluyor. Gümüşü kıskanmış altın edasıyla güneş seriliyor üzerimize.
Ve kumsal... Alabildiğine uçsuz bucaksız. Milyarlarca kum tanesi, yapışıp kalır mı tenimize?
Ve rüzgar... Sakinlik olabilir mi?
Ve ben... Şimdi olmak istediğim yerdeyim. Kalbinin ortasında. Sol yanımda eli.
Ve gülüş... Dudak kıvrımından sıyırıp alırken öpüşleri, kaldı öylece.
O gülüş...
Ve sen... Şimdi asla kaybetmeyeceğin bir şey bulurken, öyle güçlüsün ki... Parmakların parmaklarımda, nefesin nefesimde.
Ve kalbim... Sen sonuna kadar inan... Bu yolculuk, tünelin başında birleştirir ellerimizi.
Bir tünelin başındayım şimdi, bana göre sonu ile ikiz kardeş gibi. Başımı geriye çevirecek olsam, bilirim ki tüm gerçekler çarpacak yüreğime bir bir ve ardından bir ışık demetiyle geçip gidecek yolumdan. Mor bir ışık demeti… Korkuyla ve içimdeki merakla kalmışım orada…Başım önümde, bir elim diğerine yapışmış sıkıca…Diz çöküyorum, sırtıma kazınmış melek misali…Bezgin meleğim benim…
Gördüğüm sonsuzluğa açılan bir kapı mı? Oysaki boşluksuz duvarlar örülü etrafta... Koyu kızıl saçlarını sıkı sıkı örmüş duvarlar… Ben şimdi o kapıyı açacak olsam, çıkıp gitsem de sanki günlerce uzayan bir yol var önümde. Elim ermek istemez. Korkum ve merakım, nefretime selam verir. Yüzüm, hüznüme döner... Ateş içime düşer… Gözlerim yine alışır karanlığa…Sessizliğimi dinlerim ben.
Koyu mor bir duygu, yanına kırmızı katılmış, kan mora göçmüş. Günlerdir düşünüyorum, bu iki rengin, yan yana bana hissettirdiklerini. Tüm zıtlıklarımın giysisi bu iki renk olmalı. Ağlamayı unutup, gülümsemeleri yüzüme yerleştirmek. Varolanları gözüme unutturup, aklıma yok olanları sokmak. Ve benim tüm yaşamışlıklarım, bu renklere bürünmüş olmalı.. Benim her şeye bürünmem gibi. Aşkın her şeye bürünmesi gibi. Aşkın, sessizliğime ve sonra da derinlere inmesi gibi. Yokuşun dibini görmezden gelip, yüzeyde yürümeye çabalamam gibi... Ve sonra susmak...
" Konuşma!!! "
Onu da sustuklarıma gömüyorum. Ateşi mora gömdüğüm, sonra ikisini birbirinden ayırdığım gibi. Ben mora aşık oluyorum, ateş içime düşüyor. Ben yine unutuyorum...
"Tünelin sonunda gördüğün ışık bir ilüzyon değil, tünelin kendisidir."
Çıkışa varıyorum.
Yara bandı gibi gözüken yol ışıkları dışında, kapkaranlık şimdi etraf. Yara bantları yol çizgilerini gösterecek şekilde çekip alınmış gibi. Bir aryanın en vurucu çıkışında, bir kadın çığlığı şimdi sessizlik. Kör karanlık, yolunu bulmadan gitmek, yoluna ışık bulmaya hevesli.
Yüce değilsin farkına var artık. Önemseyemediklerine eşitsin aslında. Göğüs boşluğuna bastırdığın sigaralarla son bulur belki bu gece, saati kurmadan uyanamadığın vakitlere kurulursun. Kıçına tekme vurulup savrulmuş sözlerin anlamı var mı sanıyorsun?
“ Ve şimdi karşımdasın, gözlerim alışırken karanlığa, sen gözlerinin altındaki mor halkalara kan akıtsan da yine de sevdiğim gibi olamazsın...!!!”
Haykırsam da duyulmaz... Ben yine unuturum…
Şairin dediği gibi :
"... Ve düşlerin,
sonsuz bir boşluktayken,
bir sigara yakıyorsun,
tutuşuyor sular..."
(1996-2016 Kayıp Zaman Hikayesi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder